Sunday, December 31, 2006

KÜRDISTAN’IN KISA TARIHI

Kürdistan, Ortadogu’da 550.000 kilometrekare yüzölçümüne sahip, 1639 tarihli Kasr-i Sirin, 1923 Lozan Antlasmasi’yla dört parçaya bölünmüs bir ülkedir. Eski istatistiklere dayanilarak yapilan tahminlere göre Kuzey Kürdistan’da (Türkiye parçasinda) 20 milyon; Dogu Kürdistan’da (Iran parçasinda) 10 milyon; Güney Kürdistan’da (Irak parçasinda) 5 milyon; Güney-Bati Kürdistan’da (Suriye parçasinda) 1,5-2 milyon kadar olmak üzere toplam 35 milyonun üstünde bir Kürt nüfusu vardir. Bu rakamlarda, zorunlu olarak egemen devletlerin nüfus sayimlari esas alindigi için gerçek nufusun bu rakamlardan daha yüksek olduguna inanilmaktadir. Zira Kürtler için bagimsiz bir nufus sayimi yapmanin kosullari yoktur.

Kürtler, Yunan ve diger Batili tarihçilerin anlatimlarina göre Medlerin varisleridirler. Cografik olarak Yukari Mezopotamya diye anilan Med ülkesi, kuzeyde Agri Dagi ile Urmiye Gölü’nün bati yakasindan baslayarak Zagros daglari dogrultusunda asagi Mezopotamya’nin sinirlarina kadar giden bölgenin Dicle ve Firat nehirlerinin kapsadigi alan olarak tarif edilmektedir. Uygarligin merkezi sayilan Mezopotamya’da Sümer, Babil uygarliklarinin olusmasinda katkisi bulunan halklarin varislerinden biri de Kürtlerdir.



Kürtlerin atalari olan Medlerin siyasi olarak en belirgin biçimde tarih sahnesinde görülmeleri yaklasik olarak 3000 yil önceye yani M.Ö. 1000 yillarina rastlar. Asur Imparatorlugu’nun egemenligi altinda yasamak zorunda kalan Mezopotamya halklarindan biri olan Medler, M.Ö. 700 yillarindan itibaren bu köleci imparatorluga karsi mücadeleye önderlik etmeye baslar ve diger halklarin da desteklerini alip köleci Asur Imparatorlugunu yikmayi basarip M:Ö. 612 yilinda Med Imparatorlugu’nu kurarlar.

Büyük Iskender’in istilasina kadarki dönemde Perslerle ortak egemenlik içinde yasayan Medler bu dönemden sonra sirasiyla , önce Makedon egemenligi, M.S. 30 ile 476 yillari arasinda ise Dogu Roma Imparatorlugu’nun egemenligi altinda daginik, yari fedaratif asiretler biçiminde varliklarini sürdürdüler.

Orta Çag’da ve özellikle Islam dininin Ortadogu’ya egemen olmasiyla birlikte Kürtler sirasiyla Iran Safevi, Emevi, Abbasilerin egemenligine girdiler. Ancak tüm bu dönemlerde Kürtler, fiiliyatta bazen bagimsiz bazen de otonom bir sekilde, bir yapilanma içerisindeydiler. Otonomi mi olacak, bagimsiz bir iliski mi olacak bunu, Isgalcilerle beyliklerin güç dengeleri belirledi. Birçok devlet ilan ettiler. Uzun süre varliklarini sürdürmüs olan, 10. ve 11. yüzyillarda kurulmus olan Mervani ve Seddadi devletlerini buna örnek olarak gösterebiliriz. Selçuklular ile Osmanlilarin egemen olduklari dönemde Kürt egemenleri, Bey, Mir gibi ünvanlarla anilmislardi. Selçuklu sultanlari ile Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi Osmanli padisahlari Kürt beyleriyle çesitli anlasmalar imzalayip onlarin cografik hudutlarini ve içisleriyle ilgili egemenlik haklarini tanimislardi. Buna karsilik Kürt beylikleri de savaslarda, Osmanli padisahlarinin emri altinda ve ganimette de ortak bir sekilde savasmayi kabul etmislerdi.

Bu durum 19. yüzyilin ilk yarisina kadar sürdü, Kürt beyleri kendi bölgelerinde iktidar sahibiydiler, Kendi içlerinde kamu düzeni için gerekli yasalarini koyup uygulayabildiler. Idari, hukuki ve ekonomik islerini Istanbul’dan bagimsiz olarak yürütmeye özen gösterdiler. Kürt beyleri veraset yoluyla ve geleneksel yöntemleriyle basa gelme kuralindan taviz vermediler. Birçok yerde vergiler, bu beyler adina toplandi, kadilar bu beyler tarafindan atandi. Ancak buna ragmen disislerinde Osmanli Imparatorlugu’na bagliydilar ve bu çerçevede iliskilerini sürdürüyorlardi.

19. yüzyilin baslarinda Osmanli hükümdarlari, Imparatorlugun dagilma sürecine girmesi ve pek çok ulusun bagimsizligini kazanmasinin yarattigi korkuyla eski sistemi terkedip merkezilesme politikasini izlemeye basladilar. Kürt beyliklerinin otoritelerini ortadan kaldirip Kürdistan’a merkezi vali, kadi tayin etmek, kendi adlarina vergi almak istediler.

Kürtler bunun anlamini iyi biliyorlardi. Hemen itiraz ettiler. Ancak Osmanli sultanlari, tek egemen olmak, iktidari baskalariyla paylasmak istememeleri, Osmanli topraklarinin büyük bir kisminda oldugu gibi Kürdistan’da da tepkiyle karsilandi. Kürtler bu duruma isyan ettiler.

Tüm dünya çapinda gelisen ulusçulugun etkisiyle 19. yüzyilin sonlarina dogru, Osmanlilik yerine Türklük ön plana çikarilmisti. Kürtler de bu dönemde ulusal bir uyanis içerisindeydiler. Ancak Kürdistan’da görülen pek çok dinsel ve mezhepsel çeliski, Kürt toplumunun feodal yapisi, Osmanli idaresinin pek çok sinsi politikasiyla birlesince, ulusal uyanis ve merkezi idareye yönelik rahatsizliklar sebebiyle çikan isyanlar, ayni takvime denk gelemedi. Mir Abdurrahman Baban, Bedirxan Bey, Yezdinser, Seyh Ubeydullah Nehri ve
baska bir çok bölgesel önder komutasindaki Kürtlerin baskaldirilari, ciddi basarilar kazanmalarina ragmen, kitlesel ve cografik olarak yeterince genis bir alana yayilamadiklarindan bir dönem sonra kanli bir sekilde bastirildilar.

20. yüzyila gelindiginde Ittihat ve Terakki Partisi iktidari ele aldi ve Türkçülüge dogru son hizla gidildi. 1. Dünya Savasi firsat bilinerek Ermenilerin sonu getirildi. Artik Osmanlinin egemenligindeki topraklarda aykiri sesler istenmiyordu. Hükümet, bir Kürt hareketinin örgütlenebilecegi kuskusu içinde idi. Ittihat ve Terakki iktidari vakit kaybetmeden bir Göç Kanunu çikardi. Kürtler kitleler halinde batiya sürüldü. Savastaki ölümler bu göçlerle birlesince Kürtler yüzbinlerce insan kaybettiler ve derin bir açlik ve sefaletle karsi karsiya kaldilar.

I. Dünya Savasi, ardindan imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanli Imparatorlugu’nun sonunu getirdi. Mütareke ile birlikte Kürt illeri de isgale ugradi. Savas, ayni zamanda Kürtlerin örgütlenmelerini de hizlandirmisti. ABD Baskani Wilson’un dünyaya duyurdugu 14 prensip, Osmanli Imparatorlugu içinde yasayan tüm halklari oldugu gibi Kürtleri de ilgilendiriyordu. Ezilen milletlere ve milli azinliklara bir takim haklarin verilmesinin öngörüldügü bu ilkeler, Kürt toplumunu da yakindan ilgilendiriyordu. Kürtler, birçok ilinde hizla bir araya gelip örgütlenmeye

basladilar. Etkin Kürt aristokrat ailelerinin desteginde ve bürokrat-asker kökenli Kürt sahsiyetlerinin önderliginde Kürdistan’i hedefleyen pek çok örgüt kuruldu. Ancak bunlarin genis kapsamli bir Kürdistan kurtulus programlari yoktu.

Istanbul’daki Ingiliz, Amerikan ve Fransiz yetkilileri de Kürdistan sorunu ile ilgili olarak bu örgütlerle iliski içerisindeydiler ve görüs alisverisinde bulunuyorlardi. Kürt örgütçüleri su anda oldugu gibi o dönemde de Batili devletlerin temsilcilerine bir Kürt sorununun bulundugunu ve çözülmesi gerektigini anlatabilmek için çaba harciyorlardi. O yillarda da Kürtler Batili devletlere dertlerini anlatabilmenin sikintilarini yasamislardi. Ancak Kürtlerin ve Kürt siyasetçilerinin bu çabalari çeliskilerin sadece diplomasiyle çözülmedigi, çogu zaman güçle çözüldügü bu dünyada, dogal olarak bir sonuca ulasamadi. Amerika ve batili devletler, sorunu çözebilecek yaklasimi gösteremediler.


Güç dengeleri savas sonrasinin politikasinda belirleyici oldu. Birliklerini ve örgütlenmelerini yeterince saglayamadiklari için güçlüler arasina giremeyen Kürtler bu sürecin sonunda, Ikiye parçalanmis ülkeleri birlesip kurulamadigi gibi dörde bölündügünden en zararli halklarin listesindeki yerlerini aldilar. Sorun, gelecege katlanarak ertelenmisti.

Kürtlerin önemli bir kismi da ortak ülke ve gelecek vaddeden M. Kemal’in önderliginde
Türklerle birlikte mücadele ettiler. Kürtlerin önemli bir kismiyla Türkler, isgallere karsi ortak bir eylemin içinde oldular. M. Kemal, bu süreçte Kürt gücünün farkindadir ve bunu hayati görür. Ortak istegin örgütlenmesi için Kürt kavrami tamamen reddedilmedi.

M.Kemal, hareketten ayrik duran Kürt kesimlerinin distalanmasi için „Ingiliz himayesinde bir Kürdistan olusturmak“ iddiasini kullandi. Erzurum ve Sivas kongreleri, 1920’de olusturulan Büyük Millet Meclisi’ne Kürt unsurlar da katildi. Isgallere karsi Müdafa-i Hukuk içinde birlikte yer alindi. Kürtler Kemal’in, „Kürtler ve Türkler ayrilmaz iki kardestir ve bu yurt iki unsurun ortak yurdudur“ politik söyleminden etkilendiler. Kürtler ortak yurdun savunulmasina güçleri ile, milisleriyle, silahlariyla birlikte katilmislardir. M. Kemal’in dogudan baslamasinda Kürdün bu silahli ve örgütsel gücü aktif ve moral bir etken olmustur. M. Kemal’in ilk önce gittigi yer Kürdistan’dir. Kürtler, Türkiye ve Kürdistan’in isgalden kurtulmasi ve Kürt haklarinin kabul edilecegi kendilerine ait bir gelecegin verilecegi söyleminden etkilenerek M. Kemal’in davetine katilmislardir. „Kan, tarih ve din istirakiyle yek vücut edilen Kürt“ ifadesi sik sik kullanildi.

Milli mücadele günlerinde „Kürtlerin ulusal, toplumsal ve sosyal varliklarinin kabul edilecegi, gelistirilmesinin desteklenecegi“ne dair konusmalar her gün duyuluyordu, metinlere geçiriliyor, imzalaniyordu.

M.Kemal TBMM’deki birçok konusmasinda Kürt varligindan ve bir ortak yurt kavramindan söz etti. Önemli konusmalarindan birinde söyle demisti: „Meclisi alimizi (Yüce Meclisimizi) teskil eden zevat (sahislar) yalniz Türk degildir, yalniz herkes degildir, yalniz Kürt degildir, yalniz Laz degildir.

Fakat hepsinden mürekkep (olusan) anasir-i Islamiyedir, samimi bir mecmuadir (Islam unsurlari ve samimi bir topluluktur). Bu mecmuayi teskil eden bir unsur-ü Islam, bizim kardesimiz ve ortak çikarlarimiz olan vatandaslarimizdir... Yek digerine (biri digerine) karsi hürmet- i mukabele (karsilikli saygiyla) riayetkardirlar (uyumludurlar) ve digerinin her türlü hukukuna etnik, toplumsal, cografi hukukuna daima hürmetkar oldugunu tekrar ettik ve teyit ettik (onayladik).“
M. kemal 1923’ten sonra bu söylediklerini unutmakla kalmamis, savas öncesindeki sözlerini hatirlatanlari da idam etmis, o bölgeyi de yakip yikmistir. 1925’le birlikte uygulanan devlet siddeti bir Kürt kiyimi halini almis, her türlü Kürt muhalefeti kanla ezilmistir.

Bir „mezar sessizligi“nin yaratilmasi, idam sehpalarinin kurulmasi, sehirlerin, köylerin topa tutulmasi, yakilip yikilmasi, binlerce Kürt köylüsünün bati illerine sürülmesi, Kürdistan’a bati illerinden nüfus aktarilarak Kürt köylerinin Türklestirilmesi sürecine baslanmasi, Asimilasyon, Takrir-i Sükun Kanununun çikarilmasi ve Istiklal Mahkemeleri’nin kurulmasi, Umumi Müfettislikler, degisen M.Kemal’in yeni uygulamalari oldu.

Devlet yanlisi asiretler ve devlet karsiti asiretler ayrimina gidilerek Kürdistan’da belirgin bir bölünme, düsmanlik yaratildi. Ayaklanmaya katilmamis olsa da binlerce Kürt, ileride bas kaldirabilir denilerek sürgüne tabi gönderildi..

Kürtler, M.Kemal’in yaptiklarini simdi oldugu gibi o zaman da kabul etmediler. Sözlerine bagli kalmasini isteyip isyan ettiler ve hiç durmadan isyan ateslerini harmanladilar. Kürtler bu dönemde; Palu-Genç-Hani, Agri, Dersim’de tepkilerini gösterdiler ve ayaklandilar. Ancak ancak bilinen sebeplerden en basta derin bölünmüslük ortaminin etkilerinden, Türk devleti karsisinda fazla basarili olunamadi. Devlet, 1938’deki Dersim Isyaninin son asamasina kadar Kürdistan’a 16 (Dersim ile birlikte 17) tedip, tenkil ve temizleme harekati düzenledi. Isyanlari kanli bir sekilde bastirdi. Tüm herseyi bitirdigini düsündü. Kürdü Kürdistan’i unutturmak istedi, Kürtleri tarihten sildirmek, Kürtler adina hiçbir sey birakmamak istedi. Herseyi yasakladi.bu meseleyi Agri’nin eteklerine gömdügüne kendisini inandirdi.


Artik Türk devleti rahatça diger politikalarini uygulamaya geçebilirdi. Büyük katliamlar sonrasinda zorunlu göç ve sürgün yasasi çikarilarak Kürtlerin iç dinamikleri tamamen parçalandi. Kürdistan tarihinde ender rastlanan bir baski mekanizmasi kurularak Kürtler adeta sindirildi. Ekonomik yasam kosullari daha kötülesti. Sosyal yapi darmadagin edildi. Kürt ileri gelenleri Kürdistan’dan uzaklastirildi. Türk kapitalizminin gelismesinin askeri ve siyasal kosullari yaratildi. Kürt dilini, ulusal özelliklerini ve bir bütün olarak Kürt kisiligini yok etmeye yönelik politikalar çok siddetli bir sekilde devreye sokuldu. Özel egitilmis ve tek amaci Kürt çocuklarinin ruhunu öldürüp onlari Türklestirmek olan kemalist ideoloji ile donatilmis ögretmenler Kürdistan’a gönderilmeye baslandi.
Kemalist rejim, Dersim basta olmak üzere Kürdistan’in önemli merkezlerinde, illerinde ve kasabalarinda Kürtleri türklestirmek için Kürdistan’da asimilasyon yuvalarini açmaya yatili bölge okullarini bölge çapinda yayginlastirmaya giristi. Jandarma zoruyla köylerden toplanan Kürt çocuklari bu hiçlestirme yuvalarinda egitim adi altinda köklerinden koparildilar. Saçlari sifira vurulmus, tutsaklar gibi tek tip elbiseler giydirilmis Kürt çocuklari için en tehlikeli sey Kürtçe konusmak, Kürt olduklarini hatirlamakti.

Toplumdaki hiçlesmeyi garanti altina alabilmek için Kürtçe konusmaya karsilik para cezalari kesildi. Kent ve köy pazarlarinda Kürtçe bilen Kemalist hafiyeler dolasmaya basladi. Türklestirmenin en iyi vasitalari olan özel egitilmis ögretmenler bu hafiyelerin bas yardimcilariydilar. Kürt sehir, kasaba ve köylerinin, ve Kürdistan corafyasina ait isimler degistirildi. Tüm bunlar yapilirken de yüzlerce köy, sehir, kasaba yakildi, yüzbinlerce insan öldürüldü, sürüldü. Bu korkunç politikalar Kürdistan’i öyle bir hale getirmisti ki, 1970’lere kadar Kürtlük adina, 49’lar olayini saymazsak, hiç bir sey duyulmadi. Kendilerince bu meselenin halledilmesi için ne gerekirse fazlasiyla yapilmisti. Hersey halledilmisti veya öyle zannediliyordu.

1. Dünya Savasinin ertesinde Ingilizlerin egemenligine, Güney Kürdistan Kürtleri seyh Mahmut Berzenci hareketiyle karsi çiktilarsa da basariya ulasamadilar. Ingilizlerin yardimiyla gelisen kapitalizm Araplarla sinirli kaldi. Güney Kürdistan, geri feodal yapisi içinde kalmaya devam etti. Suriye Kürdistan’inda benzeri ekonomik durumlar yasandi.
Büyük bir sarsinti geçiren Iran sahi Ingilizlerin yardimi ile Simko’nun isyanini fazla büyümeden bastirdi. Sahlik rejimi daha sonraki dönemlerde Sovyetlerin destegi ile l930’larda merkezi bir devletin konumunu güçlendirdi ve Kürdistan üzerindeki hakimiyetini saglamlastirdi.

Ikinci Dünya Savasi sonucunda, fasist güçlerin yenilmesi, sosyalizm ve demokrasi güçlerinin zaferle çikmasi, dünyada ulusal kurtulus hareketlerinin gelismesi için elverisli kosullar yaratti. Afrika, Asya ve Ortadogu’da ulusal kurtulus hareketleri basladi. Bir çok halk özgürlügüne kavustu. Klasik sömürgeci sistem tasfiye edici darbeler aldi. Klasik sömürgeciligin yerini yeni sömürgecilik, Ingiltere’nin yerini de ABD aldi.

Kürdistan’in tüm parçalari da bu yeni dönemden etkilendiler. Ingilizler Irak, Fransizlar Suriye’den çekilerek her iki parçada da yönetimi araplara devrettiler. Suriye Kürdistani’nda sinirli kapitalist gelisme ulusal bilinçlenmeye yol açti. Ulusal düsünceler Kürdistan’in bu parçasinda alabildigince gelisti. Irak Kürdistani’nda önce KDP ve daha sonra YNK kuruldu. Bu örgütlerin önderliginde Kürtler Irak Baas rejimine karsi inisli, çikisli bir mücadeleye giristiler. Ancak bu parçadaki mücadelenin egemen güçlerle olan isbirlikçi karekteri yüzünden pek çok ciddi yanlisliklara, ihanetlere girmekten kurtulamadilar. Daha sonraki dönemlerde de genis bir Bati destegine kavusmalari ve ellerine pek çok firsat geçmesine ragmen iktidari kalici olarak ellerine geiçremediler ve bu cografyadaki Kürtler Pek çok defa uluslararasi oyunlara kurban edildiler.

2.Dünya savasinda en büyük firsati Dogu Kürdistan denilen Iran Kürdistani yakaladi. Sahin Hitler yanlisi olmasi sebebi ve bazi baska sartlarin elverisli olmasi sebebiyle Kizil Ordu, Kürtleri destekleyerek Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin kurulmasina yardim etti. Kendi iç örgütlenmesini saglamaya vakit bile bulamadan bu cumhuriyet, Sovyetler Birligi’nin, Iran’la anlasip, destegini çekmesiyle kanli bir biçimde bastirildi. Iran rejimine karsi Kürtlerin muhalefeti 1950’lerden itibaren de kismen basarisiz olsa da sürdü.

Dünyadaki ve bu arada Kürdistan’daki bu degisimlerin etkileri Türkiye’ye de yansidi. Türkiye NATO’ya girerek yeni dünyada yerini aldi. Kapitalizmi pek çok kuraliyla benimsemek, durumunda kaldi.


Türk burjuvazisi devletin destegini arkasina aldi; Türkiye pazarinin tamamina açilmayi
hedefledi. Bir süre sonra bu siyasetin etkileri Kürdistan’da da hissedilmeye baslandi. Kürdistan’in rolü ucuz hammadde ihtiyacini karsilamadan öte olacakti. Kürdistan’a kapitalizmin girisiyle Kürdistan’daki ucuz isgücü degerlendirilecek, Kürdistan pazari Türk mallarina açilacakti. Bu politikalarin hayata geçmesiyle Kürdistan’daki ekonomik ve sosyal yapi hizli bir degisime ugradi. Kürdistan’da modern siniflarin nüveleri belirmeye basladi.Bu da ulusal kurtulus için elverisli kosullar olusmasi anlamina geliyordu. Egemen siniflari Türk burjuvazisiyle bütünlesme yoluna girerken, ezilen siniflar muhalefet etmeye basladi. Ciddi muhalefet, Sosyalizm ve dünyadaki ulusal kurtulus mücadelelerinden de etkilenen aydin gençlikten geldi. Kürt gençligi, Kürdistan’in sosyo ve ekonomik tahlilerini yaparak l970’li yillarda ulusal kurtulus için Türk sömürgeciligine karsi mücadeleye etmenin yollarini aramaya basladi. Yillarin mücadeleleri incelendi, Kürt toplumu incelendi, Türk hakim siniflarinin karekteri incelendi ve kurtulus ve özgürlesme yolunda teorinin pratige, pratigin de teoriye dönüstügü uzun bir yolun adi olan PKK kuruldu.

Bu birkaç sayfada özetlenen Kürdistan tarihi bize Kürtlerin genel tarihlerinin çok önemli benzerlikler tasidigini gösteriyor. Bu tarihin son 3000 yili belki söyle özetlenebilir;

Asya, Avrupa ve Afrika’daki yayilmaci güçlerin yayilma alanlari için basamak teskil eden bir cografyada bulunmasi, ipek ve baharat yollarinin üzerinde bulunmasi, yeralti madenleri bakimindan zengin olmasi, Ortadogu gibi bir çok dine ve uygarliga besiklik eden bir bölgede olmasi gibi etkenler; Kurdistan’in kaderini belirleyen etkenlerin baslicalari olmustur. Bu konum, Kürdistan’in, saldirilara açik ve belirli güçlerin tahakküm isteklerine muhatap olmasini ve uzun süreli isgallerle karsi karsiya kalmasini sagladi. Kürt toplumunun birçok gücün egemenliginde uzun sürelerle yasamak zorunda kalmasi, toplumun kendini toparlayabilecek, tekrar ayni amaçlar konusunda motive olmasina, örgütlenmesine yetecek ‘’rahat bir dönem’’ geçirmemesine yol açti; bu da Kürtlerin iç dinamiklerinin parçalanmasi, farkli siyasi ve dini ideolojilerin etkisinde kalmalari ve çogu zaman da birbirleriyle savasmalari gibi bir sonucu dogurdu. Bu da, ‘’bölünme, baskasina dayanma,birbiriyle savasma ve daha da küçük parçalara yeniden bölünme’’ den olusan uzun dönemli bir kisir döngünün meydana gelmesini beraberinde getirdi.

Ancak bunca bu isgal ve istilalara bunca baski, zulüm ve katliamlara karsin Kürtler direnerek varliklarini sürdürdüler. Bunca olumsuz gelismeye ragmen Kürtler asla basegmediler. Özgürlüklerinden vazgeçmediler. Hep isyan etmtiler, asla teslim olmadilar. Ovalarda savas kaybettiklerinde daga çikip düsmanlarina ordan bir daha cevap vermidiler. Bin yillarin yürüyüsüne kimse son noktayi koyamadi. Dillerini kültürlerini koruyup gelistirdiler, sayisiz esere bulusa imza atip, insanliga hediye ettiler. Dünyanin barbar güçlerine karsi kimliklerini korudular.

Son sözü her zaman Kürtler söyledi. Söylemeye devam ediyorlar, tüm esitsiz kosullara ragmen ve tarihlerinde hep oldugu gibi hiç dinlenmeden, özgürlüge olan tutkularindan hiç bir sey kaybetmeden. Hem de makus talihlerini tersine çevirerek, parçalardan birlige dogru giderek. Kürtler bitirildi zannedildi ama bir daha meydana çiktilar. ve Dersim’de, Agri’da Zilan’da yokedildiler ama bu sefer Fis Köyünde PKK’yle ortaya çiktilar.

1978, 27 Kasiminda kurulan Kürdistan Isçi Partisi (PKK) ’nin öncü kadrolari, Kürdistan’da örgütlenmenin ve ulusal-toplumsal anlamda ilerlemenin bütün yasal yollarinin tikandigina, sömürgecilige karsi silahli mücadele disinda bir yolla sonuç alinamayacagina ve Kürt halkinin sömürgecilik kosullarinda parçalanip yok edilmeye çalisilan kisiliginin ancak kararli bir direnisle yeniden kendi ifadesini bulacagina inandilar. Bu nedenle ideolojik hazirliktan sonra politik bir karar verilerek partilestiler. Kürdistan’da ortaya çikan ulusal-demokratik bir hareket olarak denebilir ki, trajedilerle dolu Kürt tarihinin gerçek bir sentezini olusturdular. PKK’nin yapisiyla diger örgütlerin yapisi arasindaki önemli farki mücadelele biçimleriyle de ortaya koydular. Yasam hakkinin ve ulusal kimligin bile reddedildigi bir ülkede legal yöntemlerle mücadele vermenin mümkün olmadigina inanan PKK, Kürt toplumunu yeniden diriltme, ayaga kaldirma ve yeniden insa etme basarisini Öcalan’in yasaminda da görülen inanilmaz bir mücadele azmi ve müthis bir pratikle ortaya koyabildi.

No comments:

About Me

Kurdistan, Kurdistan
Turkiye denen uydurma ve alcak devletin yeryuzu cografyasindan silinip yok olmasi lazim.